Zaman Geçmiş Mi? - Büşra Gürbüz

Zaman Geçmiş Mi?


  Her zaman ki sesler yükseliyordu mutfaktan. Bıçağın doğrama tahtasındaki darbelerle şekil verme sesiydi. Soğanlar şekil alıp tencereye gitmeyi bekliyordu. 
 Muazzama yakın yapmıyordu bu işi genç kız ama kötü de değildi. Yemek işlerine hep evin iki kızı bakardı. Sessizce konulmuş  kurallar vardı. Evin düzeni, misafir ağırlama, kardeşlere yardım… uzayan listeye boyunun yetmeyeceğini düşündü bir anda kız. 
  Annesinin sesi duyuldu içeriden; “Havva’nın boyalarını bulamadım. Eksi almasa şimdi dersinden.” 
  Kız sanki beynini otomatik uçuşa almış gibi hükmü yokmuşçasına söylediklerinde, cevap verdi:”Boşver anne uğraşma akıllanır, bir daha önemli şeylerini saklamayı ihmal etmez.”  Dedi bunları ama sanki kendi değildi diyen. Sanki dışarıdan izliyor kendini.
  “Olmaz, eksi alacağım dedi.”
 Geçmiş zaman havaya karıştı, sessizce ilerledi. Hatırlatmak istedi kendini. Sanki mutluydu da halinden, kokusu yemek kokusuna karıştı. Düşünülmek istedi Geçmiş Zaman, varlığı anlam kazanacaktı böylece. 
  Genç kız düşündü, düşünmek istemeyerek. Hatta kendini yaptığı yemeğe yoğunlaştırdı; “Düşünme!” diye teskin etti kendini, acizce.
  Şimdi söz Geçmiş Zaman’ındı. 
  Düşündü genç kız… Sahi annesi o küçükken bir dersten eksi alır diye hayıflanmış mıydı? Veyahut  “Çocuğum eksi alır.” diye bir farkındalığı, bilinci var mıydı? 
  Koşuşturma halinde geçen çocukluğunu hatırladı. Şimdi o çocuk ağlayarak göğsüne vurmaya başlamıştı. Kendi o çocuğu iyileştiremeden büyümüştü. Yaraları kanadı. Çocuk olmadan büyümek nasıl bir hastalıktı böyle. Hastalık gibi değildi. Ama asla sağlıklı olmakta olamazdı. 
  Geçmiş Zaman tüm haşmetiyle mutfağın havasını dondurmaya başlamıştı. Genç kızın hareketleri yavaşlamıştı, havuçlar ahengini yitirmişti artık. Ne zaman gireceğiz koşuşturmaya diye düşündü, havuçlar.
  Genç kız koşuşturma halinde olan annesine anlatmayı düşündü geçmişi. Sonra kendine acı acı güldü. Anlar mıydı ki, vazgeçti. Anlamamışlardı, yıllar bunu tecrübeyle sabitlemişti. Vazgeçti. Çünkü herkesin kendi haklılıkları vardı ve o tüm haklılıklar arasında haksızdı. Vazgeçti…
  Sonra buz tutan hava çözüldü. Yemeklerin buharı mutfağın buzunu çözdü. Ve genç kızın kalbine erimeyecek bir buz dağı daha yerleşti.
   Geçmiş Zaman mutluydu halinden, tüm anılarını topladı, kalan tozlar yeterdi dağıtmaya.
  Nasıl da zaman kendi ahengine yerli ve genç kız nasıl da şimdiki zamana yabancı.
  Sevgisiz kalan yanı acıdı.
  Yemekler pişti, yendi.
  Düşünmeyenler yine düşünmedi.
  Düşünce hastalığının mefhumları aynı…
  Düşene kadar düşündü… Düşündü… Düştü…
  


Yorum Gönder

0 Yorumlar