Acının İlacı-Esra Nur Bayhan

Acının İlacı


Kadın, kapının çarpılma sesiyle elindeki kitaba doğru eğmiş olduğu başını istemsizce kaldırdı. Heyecanla, yerinden fırladığı gibi kapıya yöneldi. Olamazdı, yine gitmiş olamazdı, bir kez daha terk edilmiş olamazdı..! Kalbinin sesi boş evin duvarlarına çarpa çarpa kulaklarını sağır eden bir gürültüye dönüşmüştü. Kapıya ulaştı, zemin ayaklarının altından kayar gibiydi, güç bela kapının koluna tutunabildi. Uçurumun kenarında düşmemek için tüm gücüyle bir dala tutunur gibi, kendi zindanlarında hapsolmuşken adamın uzattığı ele tutunduğu gibi tutunmuştu kapının koluna da... Gitmişti. Bunu zaten başından beri bal gibi bildiği halde kör olası umudu yüzünden gidenin peşine düşmüştü. Kapıya sırtını yaslayarak çöktüğü yerden yavaşça ve etrafa tutunarak kalktı. Bu onun ilk terk edilişi değildi. Kendisi bir terk edilme nesnesiydi. Herkesin kafasını dinlemeye hakkı vardı, yalnız kalmaya ve uzaklaşmaya hakkı vardı. O hep beklemeli, dönene de hep kapıyı açmalıydı. Her zaman olduğu gibi pencereye koşup önce taze bir nefes aldı. Kolonya şişesine uzanıp biraz kolonya süründü, ferahladı. Balkona çıktı çiçeklerini suladı. Kendine binbir türlü iş üretmeliydi. Ama hayır ağlamamalıydı. Etrafı dağıtıp oluşan enkazın üzerine yığılıp kalmamalıydı. Küsüp evi terk etmemeliydi. Demiştik ya, o bir terk edilme nesnesiydi. Durup beklemeli, durup beklemeliydi, giden belki dönmek isterdi. Günler geçti, aya döndü. Giden geri gelmedi. Bundan bir önceki gidişi 10 güne yakındı. Olsun beklemeliydi, o bir bekleme nesnesiydi, bir değeri yoktu.
 Bir gün anahtarın kapıya yerleşen ve çevrilen sesi evin içinde yankılandı. Beklenenin o çok kıymetli canı nihayet dönmek istemişti. Bekleme nesnesini nasılsa evde bulacaktı. Hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edebilecekti. Hiç sorgulanmayacak ve kendisine tavır alınmayacaktı. 
Kadın yerinden kalktı, pencereye yönelip taze havayla ciğerlerini doldurdu. Kolonyaya uzanıp süründü, ferahladı; balkona çıkıp çiçeklerini suladı. Gerisin geri mutfağına dönüp güzel yemekler pişirdi. Masaya çiçekli örtüsünü serip üzerine kana bulanmış gül yaprakları serpiştirdi. Hayır, yaprakların üzerindeki kanı yalnızca kendisi görmüyordu. Birazdan adam da görecekti. Tavırları sakin, bakışları donuktu. Askıdan paltosunu aldı, giyindi ve kapıyı çarpıp çıktı. Yüzünde kendi kendisini azat eden ve özgürlüğüne yürüyen insanlara özgü bir bakışla uzaklaştı o evden ve kalbinden... 
Günler daha aylara dönmeden kulağına çalınan haberler gecikmedi. İnsanın bazen yalnızlığa ihtiyacı olurmuş, fakat o anlayışsız ve kendinden başka kimseyi düşünmeyen bir yaratık olduğu için hemen kaçmayı seçmiş. İnsanların hayatlarına bu denli girip sonra da arkasında acı bırakarak çekip gidilemezmiş bunu yaptığı için o tam bir oyunbozanmış. Bir insan öylece nasıl bırakılırmış, karşısındaki insanın duygularını anlamaktan yoksun bu yaratık hemen tavır almayı ve terk etmeyi seçmiş. 
Ne adam kadını suçlamaktan vazgeçti, ne de kadın kendisini savunacak en ufak bir teşebbüste bulundu. Çok zoruna gitmişti ama sustu. Kadın, pencereye yönelip taze havayı soludu; kolonya şişesine uzanıp biraz ferahladı, balkona çıkıp çiçeklerini suladı. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar