ÂH-MEHTAP SALİK

 

ÂH
Hayat, başımı sokuşturup yaşayabileceğim payidar bir yer değil belki de. Ama buradayım. Rabbim, beni burada görevlendirdi. İyiliği, güzelliği, adaleti temsil etmemi istedi. “Eğer mü’minsen felah bulmuş kimselerdensin.” dedi Rabbim bana. “Sen sabreder, tüm kötülüklerin karşısında kalbini korur, insanlara iyiliği tavsiye eder, kötülüklerden sakındırır ve bana olan sevginle ayakta durursun.” dedi. “Eğer sabredersen ben seninleyim.” dedi. Peki nasıl olur da Rabbim’in bu dediklerine rağmen umudumu yitirebilirim? Nasıl olur da Rabbim’in beni müjdelediklerini hafife alabilir, kötülüklere karşı doğruluğumla değil de haklılığımla karşılık verebilirim? Ben Allah’ın beraber olduğu kullarından değil miyim, o şerefe layık görmüyor muyum kendimi? Hem O’ndan başka kimden korkabilir, kime sığınabilirim? Beni yalnızken de görebilen, yalnızken de yanımda olabilen sadece Rabbim değil midir? Her kusurumda, her nefsime yenildiğimde, her kötü işimin ardında beni affetmeyi bekleyecek kadar; bana merhamet eden kim vardır O’ndan başka? Ben kendimi bıraksam da beni bırakmayan, tüm dertleri ve sıkıntıları, bendeki sabır ve şükür kapasitesini görmem için bana vesile eden Rabbim değil midir? Her şeyi, hepsini bir kenara koyalım, burası sonu olan dünya değil midir?
Nasıl ki uyuduğumuzda bir rüya görür ve biz hiç bitmeyecek sansak da o rüyadan uyanırız,bu fani mekandan da uyanacağız. Bu rüyanın uykumuzda gördüğümüz rüyadan farkına baktığımızda; burada etrafımızı ve davranışlarımızı seçebiliyor olmamızdır. İrademiz doğrultusunda sürdürdüğümüz bu hayata doğuyor, yaşıyor ve zamanımızı dolduruyoruz. Zamanın dolduğu o an ölüm anıdır. İşte tam o an kapanır defterimiz. Yaşayarak yazdığımız o hikaye bitmiştir. Kim istemez bir hikayede iyi kahraman olmayı? Kim istemez bir hikayede sevilen, takdirve tasdik edilen olmayı?
Birçoğumuzne yazık ki varoluş sebebimiz uğrunda yaşamak için büyütülmedik. Bizler yaşamayı ölene kadar hayatta, rahat kalma çabası olarak bildik. Bu yüzdendir ki bu kadar zor geliyor bizlere teslimiyet. Geleceğimiz hakkında hayal kurarken kimse kulağımıza ‘herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu’ fısıldamadı. Bizlerçoğu vakit geleceğimizi başkalarının ellerinde sandık. Daima birilerine kendimizi kanıtlamak zorunda bırakıldık. Belki zordu ama bu da bize verilen sınav kağıdıydı. Her insanın kapasitesi şartlarına göre değişirken, bizler ne geçmiştekilerle aynı vaziyetlerden ne de şimdiki zamanda aynı vaziyetlerle imtihan olamayız. Hem hayatın dengesi bozulmaz mı o vakit? Misalen hepimiz açlıkla sınansak sınavı infak ederek kim kazanacak? Hepimiz hasta olsak dünya nasıl süregelecek?Hepimiz inançsız olsak kim bizi imana davet edecek? İşte o dengesiz, adaletsiz gördüğümüz hayat muazzam bir düzen içinde işliyor, bizlerşikayet içinde kıvranırken. Bu hayatın düzenini Allah’ın kanunlarıyla düzeltmekle görevli olan bizleriz. Hepimiz etrafımızda bulunan mahlukattan sorumluyuz. İyiliği tavsiye edip, kötülükleri menetmekten sorumluyuz. Hepimiz kendi sınavımız için çalışmalıyız. Şu gerçeği de unutmamalıyız ki hayat sınavında kopya çekilmez. Çünkü ihlas üzere olup olmadığımızı bilecek bir Rabbimiz var. Kalplerin sesini dahil işiten, orada bizim bile göremediğimiz hastalıklarımızı bilen bir Rab.
Âh teslimiyet, her an O’nu tevekkül, gel de ruhlarımıza ferahlık ver. Gel de güzel bir tövbe ile tertemiz bir kalp üzere yaşayalım. Öyle ihtiyacımız var ki iyi niyetli olmaya.Acziyetimizi kabul etmeye, sevmeye ve sevilmeye...

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Hayatın hızlı akışına bir es verip okunacak ilaç gibi bir yazı...Kalemine sağlık mehtapcığım♥️

    YanıtlaSil
  2. Yüreğinize sağlık. Oldukça güzel bir dil kullanırsınız, konunu önemi ve etkileyiciliği ile paralel giden bir dil.

    YanıtlaSil