GÖKYÜZÜ/ELİFE DELİKTAŞ

 


GÖKYÜZÜ

İnsan, nisyan kelimesinden türeyen, unutan bir varlık. Ben bu unutmanın önceden yaşanılan, hissedilen güzelliklerin nasıl olurda unutuluyor oluşundan, bir zamanlar hissedilen şeylerin artık olmayışından hüzün duyuyorum. Gökyüzüne bakmak mesela. Her an aynı hislerle bakmıyor insan. Öncesinde huzur veren o mavilik bir zaman sonra ferahlatmıyor. İnsan unutuyor. Öncesinde hissettirdiklerini. İnsanın gökyüzü ile toprak ile dağ ile bir bağı var kuşkusuz. Bu bağ da bazen zayıflıyor bazen de kopmaz bir halat oluyor.

Müslümanlar olarak örnek aldığımız, izini takip ettiğimiz Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, "Sevinince toprağa üzülünce göğe bakarmış. Yerde tevazu gökte ferahlık vardır çünkü." Hem de uçsuz bir ferahlık var. Kuşların süzülüşü, göğün bin bir tonu, pamuk şekeri tadında bulutları.. İnsanoğlu sıkılmasın diye her gün değiştiriliyor. Bakana huzur versin diye. Sadece gözlerini biraz yukarı kaldırman yeterli... Aynı zamanda gökyüzü baktıkça ne kadar küçük ve aciz yaratıklar olduğumuzu hatırlatıyor. Kuşları bizden ayıran en temel ayrıntı bu olsa gerek.

 

Bakması bedava olan içinde ucuz ve basit sayılıveren, gözlerimizin çoğunlukla bakmaya değer görmediği, bakıp da görmediği büyük mavi. Çocuksu sevinçleri içimize katmaya pek muktedir olan bu alabildiğine mavilik; görüp görebileceği en güzel şey aslında insanoğlunun. Aldığımız nefes gibi varlığına alıştığımız, alıştığımız için kazanılmış hakkımız saydığımız ve kazanılmış hakkımız saydığımız içinde bakmayı unuttuğumuz, varlığını duyumsamaya alışıp 'yok' varsaydığımız gökyüzü. Kanıksadıklarımızdan olmaya ne çok yatkınsın. Belki de seni bulup da yitirenlere sormalı... Bakıp da huzur bulup sonra onu kaybedenlere, o huzuru bulamayanlara.. Ne tuhaf aynı hisleri hissedememek, aynı huzuru vermemesi. Değişen gökyüzü olmadığına, mavilik olmadığına göre değişen belki de kırılan biziz, içimiz. Aynı değiliz, değiliz elbette. Yaşıyoruz. Yaşadığımız her şey bizide değiştiriyor. Kayıplar veriyoruz, ayrılıklar yaşıyoruz, sevdiklerimizden gidiyoruz bazen. Ağlıyoruz, gülüyoruz. Her birinin tesiri var biz de ve bu da bakışımızı değiştiriyor.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki öyle şeylerle karşılaşıp öyle şeyler görüp işitiyoruz ki değişmemek mümkün değil. Böylece baktığımız gökyüzünü de değiştiriyoruz. Her zamanki maviliğinde değil gibi geliyor bazen. Kasvet bağlıyor, grileşiyor ama bu gökteki gökyüzü değil, içimizdeki gökyüzü.. İçimizi göğe yansıtıyoruz.

O halde gelin evvela içimizi sonra bakışımızı değiştirelim. Çünkü gökyüzü de insanı yansıtır.

Herkes aslında farklı renkte görür gökyüzünü, herkesin mavisi, herkesin siyahı, herkesin bulutları, herkesin yıldızları farklıdır. Kimse kimseninkini anlamaz. Zaten kolay kolay oturup aynı şeyi görüp görmediğimizi konuşmayız farkındaysanız. Eğer ki bir insanla aynı şeyleri görüyorsanız tutan onu kaçırmayın, kaybetmeyin, çıkarmayın hayatınızdan. Aynı şeyleri gördüğünüze göre aynısınız demektir.

 

Ne demiş Cahit ağabey; " Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir." Her baktığımızda bir deli cesareti, birkaç damla umut veriyor. Kirletmeyin kalplerinizi, kaldırın başınızı ve uçsuzluğa dalın. Her şey bir gün güzelleşecek diye haykırın hatta.

Elife DELİKTAŞ

Türü:Deneme

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Çok güzel bir deneme yazısı olmuş. Doğa ve insanın hiç kopmaması dileği ile... Doğa ile insan anne yavru gibi. Anne yavrusunu hiç bırakmayacaktır ama yavrunun kendisine gelme zamanı geldi de geçiyor.

    YanıtlaSil