GÖKYÜZÜ
İnsan, nisyan kelimesinden türeyen, unutan bir varlık. Ben
bu unutmanın önceden yaşanılan, hissedilen güzelliklerin nasıl olurda
unutuluyor oluşundan, bir zamanlar hissedilen şeylerin artık olmayışından hüzün
duyuyorum. Gökyüzüne bakmak mesela. Her an aynı hislerle bakmıyor insan.
Öncesinde huzur veren o mavilik bir zaman sonra ferahlatmıyor. İnsan unutuyor.
Öncesinde hissettirdiklerini. İnsanın gökyüzü ile toprak ile dağ ile bir bağı
var kuşkusuz. Bu bağ da bazen zayıflıyor bazen de kopmaz bir halat oluyor.
Müslümanlar olarak örnek aldığımız, izini takip ettiğimiz
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, "Sevinince toprağa üzülünce göğe
bakarmış. Yerde tevazu gökte ferahlık vardır çünkü." Hem de uçsuz bir
ferahlık var. Kuşların süzülüşü, göğün bin bir tonu, pamuk şekeri tadında
bulutları.. İnsanoğlu sıkılmasın diye her gün değiştiriliyor. Bakana huzur
versin diye. Sadece gözlerini biraz yukarı kaldırman yeterli... Aynı zamanda
gökyüzü baktıkça ne kadar küçük ve aciz yaratıklar olduğumuzu hatırlatıyor.
Kuşları bizden ayıran en temel ayrıntı bu olsa gerek.
Bakması bedava olan içinde ucuz ve basit sayılıveren,
gözlerimizin çoğunlukla bakmaya değer görmediği, bakıp da görmediği büyük mavi.
Çocuksu sevinçleri içimize katmaya pek muktedir olan bu alabildiğine mavilik;
görüp görebileceği en güzel şey aslında insanoğlunun. Aldığımız nefes gibi
varlığına alıştığımız, alıştığımız için kazanılmış hakkımız saydığımız ve
kazanılmış hakkımız saydığımız içinde bakmayı unuttuğumuz, varlığını
duyumsamaya alışıp 'yok' varsaydığımız gökyüzü. Kanıksadıklarımızdan olmaya ne
çok yatkınsın. Belki de seni bulup da yitirenlere sormalı... Bakıp da huzur
bulup sonra onu kaybedenlere, o huzuru bulamayanlara.. Ne tuhaf aynı hisleri
hissedememek, aynı huzuru vermemesi. Değişen gökyüzü olmadığına, mavilik
olmadığına göre değişen belki de kırılan biziz, içimiz. Aynı değiliz, değiliz
elbette. Yaşıyoruz. Yaşadığımız her şey bizide değiştiriyor. Kayıplar
veriyoruz, ayrılıklar yaşıyoruz, sevdiklerimizden gidiyoruz bazen. Ağlıyoruz,
gülüyoruz. Her birinin tesiri var biz de ve bu da bakışımızı değiştiriyor.
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki öyle şeylerle karşılaşıp öyle
şeyler görüp işitiyoruz ki değişmemek mümkün değil. Böylece baktığımız
gökyüzünü de değiştiriyoruz. Her zamanki maviliğinde değil gibi geliyor bazen.
Kasvet bağlıyor, grileşiyor ama bu gökteki gökyüzü değil, içimizdeki gökyüzü..
İçimizi göğe yansıtıyoruz.
O halde gelin evvela içimizi sonra bakışımızı değiştirelim.
Çünkü gökyüzü de insanı yansıtır.
Herkes aslında farklı renkte görür gökyüzünü, herkesin
mavisi, herkesin siyahı, herkesin bulutları, herkesin yıldızları farklıdır.
Kimse kimseninkini anlamaz. Zaten kolay kolay oturup aynı şeyi görüp
görmediğimizi konuşmayız farkındaysanız. Eğer ki bir insanla aynı şeyleri görüyorsanız
tutan onu kaçırmayın, kaybetmeyin, çıkarmayın hayatınızdan. Aynı şeyleri
gördüğünüze göre aynısınız demektir.
Ne demiş Cahit ağabey; " Gökyüzüne bakmayanların kalbi
daha çabuk kirlenir." Her baktığımızda bir deli cesareti, birkaç damla
umut veriyor. Kirletmeyin kalplerinizi, kaldırın başınızı ve uçsuzluğa dalın.
Her şey bir gün güzelleşecek diye haykırın hatta.
Elife DELİKTAŞ
Türü:Deneme
1 Yorumlar
Çok güzel bir deneme yazısı olmuş. Doğa ve insanın hiç kopmaması dileği ile... Doğa ile insan anne yavru gibi. Anne yavrusunu hiç bırakmayacaktır ama yavrunun kendisine gelme zamanı geldi de geçiyor.
YanıtlaSil