TENEFFÜS-ZENNURE BAKICI

 


TENEFFÜS

Zil çaldı! Herkes özgürlüğe çığlık ata ata koştu bağrışmalar gülmeler bütün okulu sardı.

Doğrusunu söylemek gerekirse benimde çocuklar gibi koşup eğlenip oynayasım var.

Merdivenden inip bahçeye çıktım bence kaçırılmaması gereken bir hava var. Mis gibi güneş

ve içimi huzurlu kılan hafif ılık bir bahar esintisi. Bahçede dolanırken gözüme birşey ilişti

merak ettim ve yanına gitmeye karar verdim. Yaklaştıkça merakım arttı acaba iki öğrenci

birbirine sarılmış neden ağlıyorlar? Ve sordum neden ağlıyorsunuz diye. Cevabın beni bu

kadar yaralayacağını hiç düşünememiştim.

İki kız kardeş aralarında 2 yaş var. Yetimhanede kalıyorlarmış anne baba yok bakacak hiç

kimseleri yokmuş sadece ikisi kalmış kendileri için ve birbirlerinden başka kimseleri yok. 5

yıldır yetimhanedelermiş ve dün onlar için yine bir kayıp olmuş. Ayrılık vakti biri için gitme

biri için kalma zamanı. Ve ben dinledikçe hüznüm artıyor boğazım düğümleniyor. Küçücük

yaşta ne büyük kayıpları olmuş ve kim bilir ne acı yaşamışlardır düşünmek bile istemiyorum.

Halbuki 2 dakika önce mis gibi dediğim güneşli hava kimileri için bir karabulutmuş meğer.

Ne desem de ne yapsam da acılarını dindiremem biliyorum hiçbir şey bu iki kız kardeş için

teselli olamaz. Tek yaptığım çaresizce onları dinlemek ve sarılmak oldu. Yine de sordum yok

mu bir çaresi yapabileceğimiz bir şey diye. Sorar sormaz hemen büyük olan dönüp sert bir

dille yok hocam kural bu kardeşim o aile ile gidecek. Ve o an anladım abla kardeşinin

gitmesini istiyor gidip bir aile sıcaklığına ve yuvaya kavuşmasını oradan kurtulmasını. Ne

büyük yüce bir yürek ve fedakarlık. Abla gidecek deyince küçük daha çok ağlamaya başladı

abla hemen teselli etti gideceksin ama bir gün yine kavuşacağız. Ama koca bir yalandı

farkındaydım. Zil çaldı sınıflarına doğru ağlaya ağlaya gittiler içim paramparçaydı. Bütün

bedenim uyuşmuş gibiydi nasıl geçecekti bu birkaç saat aklımda hep iki küçük yürek. Okul

bitti ve çıkışta müdürden kaldıkları yetimhaneyi öğrendim ve gitmeye karar verdim.

Yetimhane kapısına gelince ne kadar bencil ve şükürsüz bir hayatımın olduğunu farkettim

utandım. Yetimhane binasına girdim müdürün odasını sordum 2.kat sağdan 3.oda kapıyı

tıklattım gir sesinden sonra içeri girdim. Müdür beye kendimi tanıtıp gösterdiği yere oturdum.

Burada kalan iki öğrencimden bahsettim hemen tanıdı ve suratını bir hüzün kapladı işin aslını

birde müdür beyden dinlemek istedim. Müdür beyde konuya girmeden önce

-Ne içersiniz? diye sordu

-Teşekkür ederim bir şey içmeyeceğim diyerek bir an önce konuya girmek istedim ve Müdür

Bey de anlatmaya başladı.

İki kız kardeş gözlerini gece kondu da açmış ne kadar yoksulluk olsa da mutlu bir ailede

büyümüşler. Anne baba sevgi ile büyütmeye çalışmış iki kızını ve baba büyük fedakarlıkla

çalışıp ailesinin ihtiyaçlarını gideriyormuş. Derken o acı gün olmuş bir kış gecesi rüzgarın

etkisi ile evi kaplayan o gaz anne ve babayı evlatlarından ayırır iki küçük kardeş son anda

kurtarılmış. Biri 4 biri 6 yaşındaymış daha küçücük yaşta kimsesiz ve savunmasız kalmışlar.

Bu yurda yerleştirilmişler. Kendi hallerinde sessiz birbirinden hiç ayrılmayan iki kardeş

anıları biriktirilmiş bu küçük dünyalarında. Yıllar geçtikçe dünyaları da büyümüş hayalleri

de. Büyük olan Zeynep hem abla olmuş hem anne hem de tüm dünyası olmuş Gülşah’ın.


Birbirlerine hem arkadaş hem de yoldaş olmuşlar dinledikçe hüznüm arttı ve kendi kendime

düşünmeden edemedim teneffüsten nereye diye. Neredeydim ne yapıyordum burada diye

sorguladım ve bi an kendime geldim. Kaldığı yerden devam ediyordu Müdür Bey hem yetim

hem öksüz iki kardeşin hayatını anlatmaya. Geçen yıl Zeynep’in ara ara baş dönmeleri

başlamış ve bayılmaları olmuş. İlk başta fazla önemsenmemiş yeterince yemek yemediğinden

güçsüz kaldığını düşünmüşler. Bayılmalar gitgide artmış ve halsizlik eklem ağrıları

şiddetlenince iş ciddiye binmiş ve hastaneye götürülmüş detaylı kan testleri yapıldıktan sonra

Zeynep’in ciddi bir rahatsızlığı ortaya çıkmış. Doktor kanser olduğunu ve çok geç

farkedildiği fazla umut olmadığını söylemiş. Bütün vücudum uyuşmuş gibi oldu beynimin

algılayamadığını yanlış duyduğuna inandırdım kendimi ve müdür beye anlamadım neyi

varmış diye tekrar sordum. Müdür Bey üzülerek ve sesi kısılarak tekrarladı. İkimizde o an

sustuk oda birden soğudu elimi nereye koyacağımı şaşırdım ve bi an konuşmayı unutmuş gibi

kelimeler karıştı zihnimde çıkamadı ağzımdan. Bir süre sonra Müdür Bey sordu:

-İyi misiniz hocam? Ben öylece suratına baktım durakladım ve;

-devam edin hocam diyebildim.

Hayır! diyebildim sadece ve anlatmaya devam etti Müdür Bey. İlk başta Zeynep’e bir şey

dememişler. Zeynep zaman geçtikçe kendisinde ki artan rahatsızlıklar üzerine sorup durmuş

benim neyim var diye anlamış gibi kötü bir şey olduğunu ve en sonunda öğrenmiş

rahatsızlığını çok üzülmüş öleceği için değil kardeşi için yapayalnız kalıp bir başına ne yapar

diye düşünmüş abla yüreği ile. O küçük yaşta koca yüreği ile bir tek kardeşini düşünmüş bir

tek kardeşini sığdırmış koca yüreğine. Kardeşine belli ettirmeden usul usul ağlamış hep köşe

bucak yerde teselli etmeye çalışsalarda Müdür Bey ve diğer çalışanlar fayda etmemiş etmez

de. Her hastane kontrollerinde daha da kötüye gidiyormuş hastalığı ve zaman tükendikçe

umutlarda tükenmeye başlamış Zeynep için.

Ve bir gün Müdür Beyin kapısını çalmış Zeynep. Ağlamaklı bir şekilde yalvarmış ilk ve

son isteğini dile getirmiş. Son dileği ise Gülşah için iyi bir aileye evlatlık verilmesi. Gülşah'ın

yanında ölmek istemediğini kardeşinin bir daha böyle bir kayıp ve acı yaşamasını istememiş.

Günler geçtikçe Zeynep zayıf düşüyor kardeşi için endişe duyuyor. Derken bir gün bir çift

gelir otuzlu yaşlarında ve hiç çocukları olmamış ve bir kız çocuğu istiyorlar. Kriterleri tam

Gülşah’a uyuyor. Müdür Bey öncelikle Zeynep ile görüşmüş ve Zeynep ne kadar sevinse de

içinde bir buruk olmuş bu kadar çabuk beklemiyordu ayrılığı. Mevzu buydu öğrenmiş oldum

ve olayların buraya gelmesi beni çok üzdü meğer biz kendi dünyamızdayken başka ne

dünyaları olanları varmış bi haberiz..

Yorum Gönder

0 Yorumlar