KUZU MU DELİ ?
Arkası kesilmeyen ıslık sesleri, birbirine karışan tongurdak sesleri ve daha bin bir çeşit curcuna… At, eşek, köpekler, keçiler, inatçı tekeler,keçilerin yaramaz oğlakları... Çoban arkada, köpekler ve eşek önde, koyunlar sıkış tıkış kafaları öndeki koyunların kuyruklarının altında ilerliyorlardı. En öndeki keçiler hariç, koyun ve keçi götü dışında bir şey görmek mümkün değildi.
Her gün ama her gün aynı şey oluyordu. Sabah gün doğmadan yola düşülür, saatlerce yol gidilir, bütün gün dağda otlanıpgün batımı ile geri dönülürdü. Otlanmaya gittikleri çeşme ve çevresi dışında başka hiçbir şey göremezlerdi.
Günlerdir düşünüyordu, bu durum bir tek bana mı tuhaf geliyor diye. Binlerce koyun keçi hep birlikte itile kakıla yaşamak zorunda mıydılar? O annesinin doğurduğu bir ikiz koyunun erkek olanıydı, ikiz olan diğer kuzu koyundu ama kendisi yeni yeni büyümeye başlayan bir koçtu. Büyük koçlar sürü ile birlikte gelmezdi. Ama o kuzuluktan çıktığı için annesinin yanında gidip geliyordu sürü ile birlikte.
Doğduğundan bu yana her günü aynı geçiyordu. Annesinin yanında sürünün içinde gidip geliyordu. Otlandıkları yayla ve çeşme dışında dünyada başka bir şey yok muydu? Belki de vardı ama ona göstermemişlerdi. Göstermediklerine emindi. Şaşalı boynuzları ile önden giden tekeler aralarında konuşurken duymuştu, “Orman”. Orası neresiydi, çok merak ediyordu. Bir annesi ve diğer koyunlar konuşurken bir yer daha duymuştu: Koyun pazarı ve kasap. Bu kelimelerin kafasında bir karşılığı yoktu. Ne düşünmesi gerektiğini bir türlü anlam veremiyordu. Sanki kendini eksik gibi hissediyordu. Koyunlar mecbur olmadıkça aralarında konuşmazlardı. O hep konuşmak isterdi. Annesi ve kız kardeşi “ Sen ne gevezesin, bak senden başka kimse konuşuyor mu? Soru soruyor mu? Sen neden böylesin ?” diyorlardı. Aslında annesi bunun cevabını biliyordu ama oğluna bunu konduramıyordu. Nadir de olsa kuzuların aralarından çıkan farklı bir kuzu doğardı. Bu kuzulara “Delirdi, deli oldu” denirdi. Deli kuzular… Bu kuzuların sonları belliydi ve mutlaka ama mutlaka o deli kuzu sürüden çıkarılırdı.
Her zamankinden daha meraklı ve daha hareketliydi bugün kuzu. Durmadan “Orman” denen o yeri hayal edip duruyordu. Bir an olsun ona göstermedikleri diğer hayat aklından çıkmıyordu, tuhafına giden başka bir şey ise neden diğer hayvanların bu durumdan rahatsız olmadığıydı. Neden onların canı özgürlük çekmiyordu?Diğer hayatı, ormanı, sürünün dışını, kapının arkasını neden merak etmiyorlardı? Artık buna o kadar şaşırıyordu ki acaba geceleri onu uyutup herkes özgürce istediği yere gidiyor muydu? Öteki türlü ölene kadar böyle mi yaşayacaklardı?
Bütün bu deli sorular düşünürken dolunayı görmüştü. Ağılın çatısındaki delikten parıl parıl parlıyordu. Ve o tatlı esintiyi hava deliklerinden hissedebiliyordu. Bu yüzden canı güzel bir gece yürüyüşüne çıkmak istemişti. Dolunayın altından yürümek, koşmak ve uyumak... Hiç şüphesiz bu güzel duyguyu tatmalıydı. Koşarak ağılın kapısına gidip kapının önünde “meeemeee” diye bağırdı. Bu Çoban Türemen’e bir çağrıydıkapıyı açması için. Fakat ses yoktu, bir iki kez daha çağıran kuzu dikkatleri üzerine toplamıştı. Diğer hayvanları huzursuz ettiği gerekçesiyle annesi ve diğer koyunlar ardından da sinirlenmeye yer arayan tekeler bağırmaya başladı. Aniden kopan bu curcunadan korkan kuzu bir kenara pıstı. Ne zaman bir şey yapmak istese böyle olurdu zaten, olan olsun artık diyerek adımlarını geri geri attı.Derin derin soluyup kapıya üst üste kafasıyla vurdu. O koca demir kapıya vurunca çıkan ses, çiftliği inletmişti. Hayvanların sesi, tepişmeler falan derken Çoban Türemen duymaz mı ?
Türemen karısına seslendi:
- Tüzli,Tüzli...bu sesler ne! Ben ahıra gidip bir bakayım. Çalkara, oğlum el fenerini al, sende arkamdan gel.
Önde Çoban Türemen, arkada delikanlı Çalkara ahıra doğru giderken abisi ile babasının ardından Devin canhıraş bağırdı:
- Baba bende geleyim, baba beni bekleyin, abii!
Çalkara ile Çoban Türemen bir ağızdan bağırdılar:
-Devin eve git!
Devin, hayvanlarını çok seviyordu. En çokta oğlakları, Devin oğlaklar için canını verirdi neredeyse. Söz dinlememiş o da abisi ile babasının arkasından usul usul gidiyordu.
Çoban Türemen ağıla yaklaştıkça sesler yakınlaşıyordu ilk aklına gelen içeri arsız bir hırsızın girmiş olmasıydı. Cesur delikanlı Çalkara elinde sopa ile ahırın kapısını hışımla açıp “Savul alçak adam!” diye bağırdı. Nefes nefese baba oğul sağa sola bakıyorlardı.Aniden bacaklarının arasından bir kuzu savuşup gitmişti. Gecenin karanlığında hoplaya hoplaya dolunayı selamlıyordu. Çoban Türemen ne olduğunu anlayamamıştı gecenin bu saatinde. Ne hırsız ne başka bir şey bir erkek kuzu tüm ağılı ve çiftliği birbirine katmıştı.
Çoban Türemen çok sinirlenmişti kuzuyu bacağından tutuğu gibi annesinin yanını sokmuş oğlunu da alıp eve gitmişti. Kuzu çok sinirlenmiş ve üzülmüştü. Bütün gece düşündü: “Neden istediğim zaman istediğim yere gidip uyuyamıyor gezemiyordum neden bizden dışarıdaki dünyayı saklıyorlardı? Buradan daha güzel olduğu için mi yoksa buradan daha kötü olduğu için mi?”
Anlam veremiyordu. Dünyaya geldiğinden beri sekiz hafta olmuştu, yarın sabah üçüncü ayına giren bir erkek kuzu olacaktı. Canına tak etmişti. Gidip arkadaşları olan diğer kuzulara da anlattı bütün bu düşüncelerini:
- Bu ağılda gözlerimizi açalı üç ay olacak bazılarımız altı aylık bile olmuş durumda. En sevdiğiniz dağ neresi, hangi çeşmeden su içmeyi seviyorsunuz hangi ot hangi yamaçta daha güzel oluyor, sürünün neresinde yürümek, gece nerede uyumak daha güzel? Bu soruların cevabını kendine verebilen var mı? Peki ya dolunay ışığında oyunlar oynamak... Hepsini unutun ya o “orman” dedikleri yer?
Kuzu ateşli ateşli konuşurken arkadaşları ile planlarını paylaşırken orman diye bağırdığı anda bütün ağıl kuzulara döndü şaşkınlıkla. Herkes bir ağızdan homurdanmaya başladı, huzursuzluğun sesiydi bu. Tekelerin en yaşlısı kuzulardan birinin yıllar sonra yeniden “Deli Kuzu” olduğunu hemen anlamıştı. Teke tedbirli ve profesyonel aynı zamanda sakince kuzulara yaklaştı. Yaşlı Teke:
- Kim söyledi o sözleri, orman ve diğerleri ile ilgili...
Herkes kaçtı kuzu tek başına ortada kaldı. Yaşlı Teke anladı ki bütün bu sözleri bu hareketli, durmak bilmeyen kuzu söylemişti.
- Bak evlat bu sözlerin her genç koyun, koç ve keçinin aklından geçen çılgınca fikirlerdir.Seni anlıyorum ama bu hareketlerine ve fikirlerine son vermen gerekir.
Küçük kuzu bu sözlere tam boyun eğecek gibi olmuştu ama sonra düşündü ki diğerleri gibi özgürlük duygusunu yok sayamayacaktı. Suluk ve yemliklerin üstüne çıkıp bağırdı. Bir sağa bir sola koştu, çevresinde turlar attı. Kimse önünde duramadı. İkiz kardeşi dişi kuzu bile durduramadı, annesini dahi hiçe saydı. Annesinin tahmin ettiği başına gelmişti oğlu artık bir “Deli Kuzu” olmuştu, kuzusu yorgun düşüp uyudu. Kuzusuna konduramayan koyun, sürünün akıl danışılan Yaşlı Tekesine sorup emin olmak istedi.
Artık günün doğmasına sayılı saatler kalmıştı. Yaşlı Teke deli kuzuların başına ne geldiğini anlattı. Bütün koyunların sonu belliydi.Ya insanlara yavru ve süt verirlerdi ya da bir kasabada satılırlardı.İnsanların sofralarına besin olurlardıveya eninde sonunda koyunların ölmesi demekti bu. Peki Deli Kuzular da ne olurdu bundan farklı? İyice şişmanlayana kadar karanlık odalarda kilolarca yem yenirdi. En pahalı fiyata bir kasabada satılırlardı. Anne koyun ve diğerlerinin ağrına giden tek şey kuzularına artık “Deli Kuzu” denecek olmasıydı.
Gün doğdu. Çoban Türemen çocukları ile her sabah olduğu gibi çiftliğin işlerine başladı.
Çalkara tavukları yemler, ördekleri beslerdi.Sonra Devin ile bir elden koyunlar için yemlikleri sulukları doldururlardı. En son da atları yemleri ile buluşturup sürüye gitmek için hazırlarlardı.
Olmak:
- Yeni bir sabah, yepyeni gün de benim koyunlarım daha güzeller.
Akşamdan kafası karışık ve duyguları darmaduman olan kuzu, Devinin sözlerinin üstüne annesine dönüp şöyle dedi:
- Yeni gün mü, her sabah ne yapıyorsa bu sabah da onu yaptı işte. Bizi yine tıkış tıkış aynı yaylaya götürüp aynı pınardan su içirecekler ve tekrar buraya döneceğiz.Bu kızneden bahsediyor anne?
Anne kulaklarına inanamadı kuzusu neler söylüyordu. Kuzu iştahlı iştahlı sözlerine devam etti:
- Bazen yeni dağlar hayal ediyorum düşünüyorum da...
Anne koyun sözünü kesti hışımla:
- Düşünmekmi? O da nereden çıktı? Koyunlar düşünmez, düşünmek de neymiş!
Bu sözleri duyan kuzu neye uğradığını şaşırdı. Önce şok ile sersemledi sendeleyip düşecek gibi oldu, annesi dahi nasıl böyle düşünebilirdi! Kafasına bir sopa darbesi almış gibi hissediyordu. Çok üzülmüştü kuzu. Bütün bunların üstüne annesi sinirle birde bağırdı:
-Deli Kuzu!
Bu sözle kuzunun da sinirleri altüst olmuştu. Dört ayağının üstünde tepinmeye başladı. Bütün koyun ve kuzuların önce dikkatini çekti. Sonra hepsine çarpa çarpa, çılgınca, inanılmaz bir hızla zikzak çizerek sürünün en önüne doğru ilerledi. Soluğu çıktığınca bağırdı bağırdı.
Çoban Türemen önden sürüyü ıslıkla yola çıkarıyor, oğlu Çalkara da sürüyü arkadan itekliyordu. Kuzunun yaptıklarını hemen fark etmişlerdi.Sürü sağa sola dağılmaya başlamıştı, aniden düzen tamamen bozulmuştu.Tüm sürü yoldan çıkıyordu.
Özgürlüğüne düşkün kararlı bir kuzunun neler yapabileceği işte ortadaydı.Toz dumana karışmış göz gözü görmüyordu. Çoban Türemen bağırdı:
- Çalkara! Çabuk Devin’i çağır, çabuk! Bu akşamki bağırıp kaçan kuzu tam tahmin ettiğim gibi delirmiş, yakalayıp besiye çekelim. Delirmiş şu işe bak!
0 Yorumlar