ÇEKMECE
Zihninin tepelerinde ulaşamadığın o çekmece. Evet evet en yukarıdaki. Hani şu boyunun yetmediği. Haftalardır tozu alınmadığından rengi griye dönen o açmaya korktuğun çekmece. Neler var orada? Kimine ah, kimine kırgınlık, kimine özlem, kimine hala sevgi mi? Dur tahmin edeyim, belki de hepsi bir arada bomba bir çekmece. Sanki pimi kulbu ve çektiğinde patlayacakmış hissi yüzünden açamadığın, anılarla çürümeye terk ettiğin çekmece. Ne kaybedersin ki o çekmece patlasa? Çok şey mi? Yoksa zaten kaybettiğin ama hala kabullenemediğin çok şey mi? Bence ikincisi. Alışmış olabilirsin acılara fakat belki de yeni acıları hissetmeye çekindiğinden patlatmıyordun o bombayı. Yeni yüzleşmeler, düşüncelerine yeni zehirler.
Yorgunuz bu yeni kabullenişlere. Yorgunuz düşüncelerimizin arasına girecek
yenilere. Bu yüzdendir yakın geçmişteki acılarla yüzleşmeyi ertelememiz.
Korkuyoruz. Ağır gelmesinden, içimize kapanmaktan. İtiraf edemiyoruz kendimize
bir türlü biten anıları. Hatta belki de itiraf ettik ama kendi içimizde kendi
itirafımızdan kaçıyoruz. Adeta bir saklanbaç gibi. İtiraflarımızın bizi
sobelemesinden korkuyoruz. Ebe olmaktan ve yeni itirafları bulmak zorunda
kalmaktan korkuyoruz. Kendi içimizde ebe de kaçan da olmaktan korkuyoruz. Peki
neydik biz kendimizde? Şu an nerelerdeydik? Şu anda kendi sorgumuzdan bile
kaçıyoruz aslında. Zihnimizin yeni sualler üretmesine izin vermemek için tuz
basıyoruz düşüncelerimize. Belki de ufaktan bir ateş yanıyor göğsümüzde.
Öylesine derin, öylesine kırmızı ki. Söndürebilir miydi bu harlanması kısa
sürmeyecek ateş düşüncelerimizi? Yoksa daha da mı alevlendirirdi ardı arkası
kesilmeyenleri?
Belli, bir çöküş gecesiydi bu hepimiz için. Arada olurdu böyle şeyler.
Fakat kendimizin uyanması için bir nefes gerekliydi sadece. Umut nefesi. O da
tükenen nefeslerimizden. Bir daha nerde bulurduk o nefesi? Dikkat edin kimde
değil! Nerede? Kendi bilmecemizi yaratıp da kaybolduğumuz kendimizde mi?
Bütün bu sorularla bir bir cebelleşiyorsunuz sizler de belki de. Hatta
düşünceleri kenara bırakıp da ufacık bir tebessüme sığdırıyorsunuz kendinizi.
Ama hayat bu değil mi zaten? İnişler ve çıkışlarla dolu bir dağ yarışı parkuru
gibi. Önemli olan o zorluklarla nasıl mücadele ettiğimiz ve sonrasında nasıl
göründüğümüz. Aslında bu hayatta kolay olan her şeyi bir kenara bırakıp yitip
gitmek. Varsın düşünceleriniz boğsun sizi. Varsın cevapsız bir gönülde, akıl ve
kalp arasında gidip gelin. Ama unutmayın bu sizin kendinizle savaşınız. Ve her
savaşın bir galibi olmak zorundadır. İşte o galip kendiniz olsun. Her şeye
rağmen benliğini kaybetmeyip gülebilen kendiniz.
Her ne olursa olsun vazgeçmeyin kendinizden. Herkesin yardımı bir yere
kadardır. Ve herkes bir gün elbette gidecektir. Ya ölünce ya bir şeyler
bitince. Unutmayın ki size sizden başka sonsuza dek yardım edebilecek bir fani
yok. Bu yüzden kendi sorularınızı kendiniz cevaplayın ve her daim sağlıcakla
kalın.
0 Yorumlar