Gökyüzü gibi özgür olan ruhlarımızdan çıkan hayal gücü etkisi delilik miydi diğerleri için ? Farklı olan bizler miydik yoksa onlar mıydı sıradan olan ? Kendi dünyamızın dışında mutsuz olan bedenimizi suçlayabilir miydik ? Alışık olmadığımız düzene ayak uydurabilir miydik? Oysa mavi gözlerden fışkırırdı deniz dalgaları, siyah saçların içinden kaybolup geçerdik diğer boyutlara, kahve tonu teninde gelirdi toprak kokusu. Oysa bir arının yaptığı bal gibi iyi gelirdik yaralara özgür ruhlarla. Cesaretin ucunda sallanıp karar vermeye çalışırken, çıkmazın ortasında kaçırdığımız anılara hapsolmuş şekilde kaçırırdık yeni anıları. Çardak kuşunun verdiği mücadeleyi verebilseydi bazıları bu dünya düzeninde, bir nebze geçirirdi içimizdeki kıymetli acıyı. Uğruna toplansaydı rengarenk eşyalar kalbimizin önüne, bir nebze sevgi görülürdü içimizde. Hapsedilmiş kareler içinde yaşamı sürdürürken sonsuz seçenek arasında olsak bile kapana kısılmış olanların canhıraş çırpınışları okyanusun derin sularının diplerinden dahi duyulurdu. Payidar umutsuzluk ile ümit arasında incecik, bir kısmı kırık tahta üstünde debelenirken bedenimizi sarsan korkuyu kuşlar kanatlarına alıp götürürlerdi gittikleri diyarlara. Her bir tüy konduğunda omzumuza, meleklerin varlığıyla huzur bulan kalbimiz gözlerini kapattığında şelalenin yanında şarkı söyleyen kaplumbağalarla beraber yavaşça ilerlerdi hayatında. Acelesi olanların varamadığı, vardıklarında bir şey bulamadıkları boşlukta ruhlarını aç bırakarak geri dönerken, bir altın kadehin dans etmesiyle aydınlanırdı fikirler.
0 Yorumlar